21 Mart 2016 Pazartesi

Elektrik İşleri

Motor bloğunu toparladım, gövde elden geçip boyanmak üzere gitti, ben de elimde şanzımanla kalakaldım. Başarısız "özel alet" denemelerimin arasında hiç olmazsa dinamoyu toparlayıp aradan çıkarayım dedim.
Burası, yalnızca en temel elektrik ve mekanik bileşenlerle tasarlanmış, azami kapasitesi 60 Watt olan bir güç ünitesi. (Karşılaştırma için söyleyeyim, diğer BMW'm 2008 model F650GS, 400 Watt üretebiliyor. Günümüzde standart bir far ampulu 55 Watt harcar, varın siz düşünün.) "Profesyonel merak" dolayısıyla çalışma prensibini anlamak ve biraz temizlik için tornavidaya sarılıyorum.

Elektrik üretmek aslında çok da zor sayılmaz. Bir iletkeni, ki üstteki fotoğrafta sağda duran rotor bobini oluyor, yeterince güçlü bir manyetik alanın içerisinde yeterince hızlı çevirirseniz, elektrik alan üretir, bu da tellerde akım oluşturur. Sistemin geri kalanı, bu "kontrolsüz" akımı toplayarak çalışma koşullarına sınırlamak ve ek olarak bujiyi doğru zamanda ateşlemek üzere görev yapıyor. 

Manyetik alan üretmek de gayet kolay. Elinizde gerçek bir mıknatıs yoksa, metal bir çekirdek üzerine tel sarar elektriğe bağlarsınız, olur size bir elektromıknatıs. Burası, dinamonun arka tarafı. Kenarlardaki dört sarım da bizim elektromıknatıslarımız.

Az önce bahsettiğim rotor bobini, bunların ürettiği manyetik alanı kullanmak üzere tam ortalarında dönüyor. Sistemin dezavantajı şu; akünüz boşalmışsa motoru çalıştıramıyorsunuz.

İhtiyar, zamanının alt seviye modeli olduğu için gerçek mıknatıs kullanmak yerine daha ucuz ve kompakt bir sistem tercih etmişler tahminen. Bu arada, boyanın perişan haline bakın.

Bileşenleri tek tek sökmeye başlıyorum. Parçaları söke söke gidelim. Önce, en üst katmanda, iki vidanın tuttuğu plaka. Burası bujinin ateşleme zamanlamasından sorumlu. Salıncakta sallanmak gibi düşünebilirsiniz; buji, hava-yakıt karışımının sıkışma döngüsüyle senkronize, tam doğru zamanda ateşlemeli ki içerideki patlama bir sonraki döngüye katkıda bulunabilsin.

Merkezdeki delikte dönen zamanlayıcı, her yarım turda altındaki minik beyaz contanın içindeki kontağa temas ederek ateşlemeyi sağlıyor. Bujiye sadece iki turda bir gerek var, yani dört ateşlemenin üçü boşa gidiyor ama bu şekilde sistemin yapısı çok basitleşmiş. Kontağın bulunduğu yaylı yapı, aynı zamanda aşırı yüklemeyi boşaltmak üzere bir "emniyet subabı". 
Devam edelim. Ortada dönen bobinin ürettiği elektriği altta çapraz duran iki adet "kömür" topluyor. Bunlar, sürekli bobinle temas halinde bulunmak üzere arkadan birer minik yayla bastırılmış. Üretilen elektrik, sağ üstteki bir diğer elektromıknatısa iletiliyor. Onun göreviyse, akü ve ampulleri korumak amacıyla, üretilen gerilimi sınırlamak. Bunun içinse tek silahı mekanik bir elektrik anahtarı. Voltaj arttığında anahtarı açarak sistemi rahatlatıyor, böylece voltaj azalmaya başlıyor, sonra anahtarı tekrar kapatarak sisteme elektrik veriyor. Ve bunu çok hızlı yapmak zorunda. Tavandaki ampulünüzü bu şekilde yönettiğinizi düşünsenize... 

İçerisi epey pislenmiş, sökerken bir yandan da temizlemeye uğraşıyorum ama bu kadar girinti çıkıntıyla hiç kolay değil. Her şeyi söktükten sonra, elektromıknatıs bobinlerine rağmen deterjanlı suya daldırıp yıkadım, sonra da sıcak hava tabancasıyla iyice kuruttum yine de yeterince temizlenmiş sayılmaz ya neyse.

Bu arkadaş, bir yüksek gerilim trafosu, tam ortasında lehimli kablo da dosdoğru bujiye bağlanıyor.

Az önce bahsettiğim zamanlayıcıdan komut geldiği anda, bir ucundaki 6-7 Volt gerilimi çok kısa bir süreliğine (yanılmıyorsam) 10-15 bin volta çıkarıp bujiye besliyor. Buji ise yalnızca aralarında 6 milimetre açıklık bulunan iki adet elektrottan ibaret. Yüksek gerilim, bu mesafeyi atlayacak güce ulaşınca bu iki elektrot arasında bir kıvılcım çakarak sıkışmış durumdaki hava-yakıt karışımını ateşliyor. 

Hazır sökmüşken çalışma şartları sebebiyle perişan haldeki kabloları da söküp elimden geldiğince yeniliyorum.
Her şeyi söküp üstünkörü bir temizlikten sonra zımparaya başlıyorum. Bu işi sevdim ben, uygulaması zahmetli olsa da prensip çok basit ve işe yarıyor. Farklı kalınlıklarda "su zımparasını" alıp ıslattığınız yüzeyde kalından inceye doğru sırayla uyguluyorsunuz. Sonuç güzel.

Dinamo gövdesi maalesef çıplak kalamayacak. Çelik olduğu için boyanmak zorunda. Alüminyum kapakğıysa böyle kullanmaya karar verdim, bakalım ne olacak. Maalesef üzerindeki yara bereye yapılacak fazla bir şey yok ama ne yapalım, zaman hepimize acımasız davranıyor.
Boyayı da güneşli bir hafta sonuna sıkıştırdıktan sonra sıra geldi sistemi toplamaya. 

Burası krank milinin ön kısmı. Üzerindeki çentiğe bir "yarım ay kama" koyuyorum. Kama, rotor bobininin içindeki yarığa oturarak çalışma esnasında kaymasını veya kurtulmasını engellemeye yarıyor. 
Kamayı hizalayıp bir iki lastik tokmak darbesiyle rotoru yerine oturtuyorum. 

Bu arada, sökerken dikkat etmediğim sevindirici bir ayrıntıyı farkettim. Bujinin ateşleme zamanlamasını ayarlamak özel alet edevat gerektiren, oldukça hassas bir iş. Ne mutlu ki, bobinin ucunda ateşleme zamanlayıcısının oturacağı bir çentik yapmışlar. Yani bana kalan yalnızca ince ayar yapmak.
Sonra da dinamo gövdesini vidalayıp üzerine zamanlayıcı parçayı takıp merkezindeki son cıvatayı da sıkıştırıyorum. Yeni vidalar, yeni kauçuklar, kısmen yeni kablolar...
Son bir ayar daha var. Az önce bahsettiğim "emniyet subabı" parçasının (bilimsel bir isim sayılmaz, ben uydurdum) ucundaki açıklığın 0,4 milimetre olması gerekiyor. Aslında altı üstü basit bir vida, üzerinde iki somunu gevşetip sıkarak ayarlanıyor. Sentil çakısı yardımıyla gereken açıklığı yakalayıp somunlarını sıkıştırıyorum. Bu da tamam.
Ve son olarak ön kapak. Elektrik kablolarını bağlamak üzere yeniden açmam gerekecek ama o zamana kadar kapalı beklemesi daha iyi. Yaşlı ve yorgun parçalar tertemiz, pırıl pırıl tekrar bir araya gelmeye başladıkça hevesim de git gide artıyor. Bundan sonra kala kala jantların temizlenmesi ve hala açmayı beceremediğim vites kutusu kalıyor. Az kaldı az...