Bunca zaman savsakladıktan sonra önümde iki seçenek vardı; gövde aksamının geri kalanı ve ön tekerleği tamamen sökebilirdim, veya motor ve vites kutusunu sökerek devam edebilirdim. Tekerlek ve ön takımdan çok bir iş beklemiyorum, en fazla rulmanlarını değiştirmek gerekecektir, onun dışında şasiye kaynaklanmış fazlalıkları traşlayıp boyamak için bir engelim yok sayılır.
Fakat asıl kapalı kutu motorun kendisi. Ne kadar sağlıklı olduğunu bilmiyorum, içeride kırık dökük var mı onu da bilmiyorum. Önceliği motor ve vites kutusuna verirsem ortalık darmadağın olacak ama değişecek birşeyler tespit edersem parça tedariği için zaman kazanmış olacağım. Ben de motora girişiyorum.
Motor ve vites kutusunun ayrılmış hali. Topu topu 4 tane somunla tutturulmuş, gayet pratik bir biçimde birbirinden ayırıyorum. Sağ tarafta motor bloğunun ortasında debriyaj balatasını görüyorsunuz. Günümüzde hemen hemen her motosiklet modelinde, motor bloğunun içinde konumlanmış, motor yağının içerisinde çalışan "ıslak" debriyaj tipi kullanılıyor. O zamanlar demek ki o teknoloji henüz gelişmemiş ki "kuru" debriyaj kullanılmış. Daha iri, gerektiğinde ulaşması daha zor, özellikle hor kullanılırsa ömrü daha kısa, ancak basit bir mekanizma, ve ıslak debriyaj gibi özel bir motor yağına ihtiyaç duymuyor.
Eski teknoloji dedim ama, ihtiyarın torunlarında, bütün BMW R serisi motorlarda, taa 2013 yılına kadar aynı tip debriyaj kullanıldı.
Bu arada, bu blokların temizlenmiş, yağdan çamurdan arındırılmış hali. O konuya biraz sonra geleceğim.
Üst kapakları tutan somunu söküyorum. İçeride bir sürpriz yok. Fotoğrafta sol taraf egzoz çıkış, sağ taraf ise benzin-hava giriş subabı. Orta kısımda gördüğünüz somunlar, ta aşağı kadar uzanan itme çubuklarını tutuyor. Emme ve egzoz subapları, pistonların hareketiyle senkron biçimde bu çubuklar yardımıyla açılıp kapanıyor. Modern araçlarda artık bu çubukların yerini de trigger adı verilen zincir veya kayış mekanizması almış.
Üst kapaklar da böyle. Egzoz tarafı belirgin biçimde daha çok kurum bağlamış.
Contalar genel olarak fena durumda sayılmaz, hatta zorda kalsam tekrar kullanılabilir bile. Ama ne gerek var, onları da yenilemeyeceksem bu kadar zahmete niye girdim, öyle değil mi?
Hepsi değil tabi. Örneğin karbüratörün bağlandığı emme manifoldundaki conta lime lime olmuş.
Neyse, hızımızı almışken devam edelim. Subap milleri bloğa ikişer tane cıvatayla sabitlenmiş. Onları sökünce hem mil yatakları, hem itme çubukları, hem de bloğun üst kısmı çıkmış olacak.
İşte böyle. Üst kapakta, subapların alt kısmını görüyorsunuz, aşağıdaysa piston en tepe konumunda bulunuyor.
Kendi renkleri siyah değil, fakat zaman içinde, büyük ihtimalle ayarsız karbüratörün de etkisiyle hepsi kurum bağlamış. Açmışken iyi bir temizlik istiyor.
Subaplara ne yapmam gerektiğine henüz karar veremedim. Böyle bakınca göze çarpan bir sorun yok. Yerlerinden sökmeye değer mi değmez mi bilemiyorum. Hem sökmek için gereken alet de bende yok. Neyse, hele bir temizleyeyim de sonra düşünürüm artık.
Subaplara ne yapmam gerektiğine henüz karar veremedim. Böyle bakınca göze çarpan bir sorun yok. Yerlerinden sökmeye değer mi değmez mi bilemiyorum. Hem sökmek için gereken alet de bende yok. Neyse, hele bir temizleyeyim de sonra düşünürüm artık.
Artık dışarıya karşı koyacak bir vakum olmadığından, debriyaj balatasından tutup motorun şaftını, böylece de silindiri kolaylıkla hareket ettirebiliyorum.
Silindir bloğunu tutan 4 tane somundan kurtulup bloğu yumuşak hareketlerle yukarı çekince piston boşa çıkıyor. Üst kısımda, pistonun üst kısmına doğru gördükleriniz, daha önce bahsettiğim, pistonla silindir duvarı arasındaki izolasyonu sağlayan segmanlar.
Pistonu kola bağlayan çubuğu çıkarmak için önce her iki ucunda bulunan metal halkaları yerinden kurtarıyorum. Şansıma oldukça muntazam ve kolay yapılmış, basit bir kargaburunla rahatça alıyorum.
Sonra da, içerideki boru şeklindeki bağlantıyı, yakın çapta bir metal çubuk yardımıyla dışarı çıkarıyorum. Böylece piston da yerinden kurtulmuş oluyor.
Veee günün tatsız sürprizi. Pistonu tutan kol, tam uç kısmından kırılmış. Burası, bütün motor bloğunda belki de en büyük kuvvetlere maruz kalan ve en hızlı hareket eden yer. Tamirinin mümkün olacağını sanmıyorum; biçimindeki en ufak bozukluk, ciddi titreşimlere ve ilerde daha büyük hasarlara yol açabilir. Ya gittiği kadar deyip çok fazla yıpranmamasını umacağım, ya da ucuz yollu bir çıkma bulup değiştireceğim. Bakalım...
Şimdi size bambaşka bir üstün Alman teknolojisinden bahsedeyim: Domol marka fırın temizleyici sprey.
Ennihayetinde bir fırının içindeki kirle bir motorun içindeki kir aşağı yukarı aynı; ağırlıkla kömürleşmiş yanık yağ ve organik moleküller.
Spreyi yanık yüzeyin üzerine sıkıp birkaç dakika bekliyorsunuz, sonra da bulaşık süngeriyle iyice ovuyorsunuz. Bayağı inatçı bir katman olduğundan, bunu birkaç defa tekrarlamak gerekiyor. Aklınızda bulunsun, motor tamiratıyla ev hanımlığı arasında tahmin ettiğinizden çok daha ince bir çizgi var.
Aynısını pistona da yapıyorum. Bu sadece ikinci tur, düşünün artık simsiyah katman daha ilk seferde nasıl pes etti.
Piston demişken, bu orijinal piston değil. Motor vaktiyle rektifiye görmüş, yani silindirin iç çeperleri ilk üretildiğindeki gibi pürüzsüz hale getirilmiş, fakat doğal olarak çapı da büyümüş. Orijinali 68mm çapındayken bu elimdeki 69mm çapında Meteor marka bir piston.
Yüzeyi hiç de pırıl pırıl sayılmaz. Acaba bu şartlarda normal mi sayılır yoksa işlevini etkileyecek kadar kötü mü?
Fırın temizleyici köpükte biraz beklesinler bakalım...
Yüzeyi hiç de pırıl pırıl sayılmaz. Acaba bu şartlarda normal mi sayılır yoksa işlevini etkileyecek kadar kötü mü?